Değerli Dostlar;
Hamuçimen köyünden olup İstanbul’da ikamet eden Alişan Karakuş isimli hemşehrimizin, mermer çıkarmak amacıyla 2008 yılında kurduğu SVS DOĞALTAŞ MADENCİLİK A.Ş.adlı şirketi ile Çengelli dağı zirvesini tarumar etme çalışmaları devam ediyor..
Aydoğan başta olmak üzere diğer çevre köylerin de mera ve su kaynaklarının tahribatına neden olan ‘sözde’ mermer işletmesi, bu gidişle daha uzun yıllar devam edeceğe benziyor.
Şöyle ki;
Bugünkü son duruma gelmeden önce geçmişte olanları özetle hatırlatalım:
Girişimci hemşehrimiz Alişan Karakuş 2008 yılında şirketini kurmuş ve devlete başvuru yaparak Çengelli dağı zirvesinin Türkiye’nin en büyük maden (mermer) sahası olduğunu öne sürmüştür. Devlete ait hemen her şeyi satarak paraya çevirme ihtiyacında olan iktidar da önüne getirilen bu fırsatı değerlendirerek Çengelli dağı zirvesini altı ayrı mermer madeni sahası olarak belirlemiştir.
Alişan Karakuş daha sonra, bu altı sahadan Aydoğan, Yoncabayır ve Ekrek Çimeni adlarını verdiği üç ayrı mermer sahasını işletmek amacıyla Enerji Bakanlığı Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nden 10 yıl süreli olarak maden (mermer ocağı) işletme ruhsatı almıştır.
Sonraki yıllarda Sivas’ta şirketi adına bir büro açan ve İmranlı’da da 'mermer blokları stok sahası’ kiralayan Alişan Karakuş, bulduğu taşeron şirketlere önce Çengelli’nin tepesinden çıkarılacak mermer blokların kamyonlarla İmranlı’ya taşınabilmesi için Aydoğan köyünden Çengelli’nin zirvesine kadar karayolu açtırmış, daha sonra da dağın zirvesine elektrik hattı çektirmiştir.
Taşeron şirketler eliyle 2008 yılından 2018’e kadar 10 yıl süreyle Çengelli’de büyük tahribat yapan ve umulan kalitede mermer elde edemeyen şirket, çıkardığı düşük kalite mermer blokları piyasaya sürmede de zorlanmıştır.
Bu şekilde zarar eden taşeron şirket işi bırakınca SVS A.Ş. şirketi işi bir başka taşeron şirkete vermiş, durum böyle devam ede gelmiştir.
On yıllık Ruhsat süresi 2018 yılında sona eren SVS A.Ş. şirketi, Enerji Bakanlığı’na yeniden başvurarak işletmekte olduğu üç ayrı sahadan birini ‘verimsiz’ olduğu gerekçesiyle (ER-II-B- 3142669 Sicil Nolu saha) terk ettikten sonra yeniden üç farklı saha için işletme ruhsatı almıştır.
Bu sahalardan (ER-II-B 20065229 Nolu) saha için 10 yıl süreli, diğer iki saha (20055289 ve 20055290 Nolu) için de 5’er yıl süreli olmak üzere yeni işletme ruhsatları alınmış ve sözleşme imzalanmıştır.
Kaliteli mermer çıkmadığının ve bu nedenle Çengelli dağının cazip tarafının bulunmadığının farkında olan bakanlık, muhtemelen 2008’de olduğu gibi 2018 yılında da bu mermer sahaları için “talip çıkmaz” gerekçesiyle ihale açmamış, SVS A.Ş. şirketi bu ruhsatlarını ilgili mevzuatta yeri olan “doğrudan başvuru” yöntemiyle almıştır.
Daha önce yaptığı gibi son olarak da Bakanlıktan aldığı İşletme ruhsatlarının
ardından Sivas Valiliği İl Özel İdaresi’nden de çalışma ruhsatları alan şirket,
iki sahada 23 Temmuz 2023, bir sahada da 23 Temmuz 2028 tarihine kadar Çengelli’yi
tahrip etmeyi sürdürecektir. Bu arada başvurduğu takdirde dördüncü ve beşinci mermer
ocağı olarak ruhsat alabileceği, bekleyen iki başka saha daha vardır. (ER- II-B 3107951
ve ER II-B 3107969 No’lu sahalar)
Bu altı adet ayrı maden (mermer) sahasının Çengelli’nin hangi bölgeleri olduğu
bilgisine ulaşamadım. Ancak dağın zirvesinin tamamını (karlık dahil, mera ve su
kaynaklarını da içine alacak şekilde) kapsadığını söyleyebilirim.
Bu kapsamlı araştırmayı yapmadan önce konuya ilişkin olarak 2020 yılı Ağustos
ayında Cimer aracılığıyla Enerji Bakanlığı’na yönelttiğim sorularıma verilen cevapta,
“mermer sahası iptal edilmiştir, ileride yeniden ihale edilebilecektir” denilmişti.
Ben de bu cevabı “o halde bu iş bitti ve herhalde bu şirketin Çengelli ile ilişkisi
kalmadı..”şeklinde yorumlayarak bu yönde duyuru da yapmıştım. Fakat mermer blokları
taşıyan kamyonların çalışmalarının devam ettiğini öğrenince yeniden araştırmaya
girişerek ayrıntılı bilgilere ulaştım.
Şimdi anlıyorum ki bakanlığın iptal edildi dediği saha, şirketin, verimsiz olduğu
gerekçesiyle sözleşme yenilemeyerek terk ettiği sadece tek bir saha (ER II-B 3142669
Nolu) imiş.
Değerli Dostlar;
2008 yılında bu konuda ilk duyumları aldığımızda başta köy derneğimiz ve köylülerimiz
olmak üzere Çengelli dağı çevresindeki tüm köylerin Çengelli’nin tahrip edilecek
olmasına rızası yoktu. O zamanlar bunu duyan ve bu işe karşı çıkmamızın doğru olmadığı
yönünde bizi ikna etmek isteyen Alişan Karakuş, dernek yöneticilerimizden randevu
talep ederek, beraberinde Ekrekçimeni köyü dernek başkanı Mehmet Çakıroğlu olduğu halde
22 Haziran 2008 tarihinde Ankara’ya gelmiş ve bizlere şunları anlatmıştı:
“Orada sekiz trilyon dolarlık mermer var. Çok kaliteli mermer çıkaracağız. Tüm
bölgenin yüzü gülecek. İmranlı’da kuracağımız mermer işleme fabrikasında Aydoğan
başta olmak üzere çevre köylerden çalışabilecek herkesi ve kadınları işe alacağız.
Köyünüzün bütün alt yapı ihtiyacı neyse (kanalizasyon, su hattı yenilenmesi,
köy konağı yapımı, köy içinin kilit taşı ile kaplanması ve köy yolunun asfalt
yapılması gibi).. hepsini yapacağız… Köylere gezici ambulans koyacağız. Bölgeye
çok uygun yeni bir keçi türü tespit ettik. Hayvancılık ile Ceviz ve badem
yetiştiriciliğini ve arıcılığı teşvik edip destekleyeceğiz. Sivas’a altı yıldızlı
otel ve hastane yapmayı da düşünüyoruz.”
Alişan Karakuş’un bu vaadlerinin ardından, mesleği gereği bu konuda geniş bilgisi
olan derneğimiz başkan yardımcısı ve Jeoloji Yüksek Mühendisi Musa Özyurt başta olmak
üzere dernek yöneticilerimizin tamamı ve Ekrekçimeni köyü derneği başkanı Mehmet
Çakıroğlu bu işe karşı olduklarını açıkça beyan etmişlerdi. Musa Özyurt, Alişan
Karakuş’u özellikle uyararak, “Bahsettiğin taşlar kireç taşı, parlatabilirsin ama
gerçek mermer değildir. Yatırım yaparsan zarar edersin” demişti.
Değerli Dostlar;
Alişan Karakuş’un o günkü vaadlerini bir tarafa bırakın, bugün herkesin,“dağdan
gelen suyumuz kesilmesin, gerisine razıyız..!” noktasına geldiğini görüyoruz.
Çünkü mermer ocağı işletmesi su ile yapıldığından küresel kuraklık ile birlikte
bu tahribatın sürmesi, kaçınılmaz olarak su kaynaklarının azalmasına neden olacaktır.
Sonuçta; 2028 yılına kadar dağdan gelen suyumuzun giderek azalacağını söylemek hiç de
yanlış değildir. Ancak, ne yazık ki o zaman susuzluktan dolayı köyde yaşamanın
hiçbir cazibesi kalmayacaktır.
Bilindiği üzere, devlete ait bütün varlıkları özelleştirme adı altında satarak
paraya çeviren bu günkü iktidar için dereler ve çaylar gibi dağların da satılması
gayet normal bir durumdur. Yeter ki para gelsin. Meraların veya su kaynaklarının
yok olması, yahut da yaban hayatının zarar görmesi, bu anlayışta olan iktidar için
hiç önemli değildir.
O halde bilinen atasözünde olduğu gibi “köy” açıkça görünmektedir ve “kılavuza”
da gerek yoktur.
Peki durum bu ise bu durumu tersine çevirerek bu mermer ocaklarının kapatılmasını
sağlamak adına ne yapılabilir ? Nasıl bir yol veya yöntem bulunabilir ?
Yani, teslim olmaktan başka çare yok mudur ? Tabii ki olmalıdır da..! Ancak,
böyle bir mücadele için öncelikle güç birliği gerekir.
Fikir üretmek ve paylaşmak üzere tüm dostlarımızı bu konuda düşünmeye davet ediyorum.
Saygılarımla.
Mehmet Aydın
Ankara / 19.01.2021
...